6 Aralık 2010 Pazartesi

deli saçmaları# 2

yine yokuş aşagı gidiyorum hayatta, ne yaptığımı ne yapmak istediğimi düşünmek istiyorum frene basıp.. yine karmaşa hakim düşüncelerime,yaşantıma.. düşüncelerimi toparlayamıyorum.. ne anlatıcaktım ben,aklıma ne gelmişti de bastım yeni kayıt butonuna..bilmiyorum.

dün çok sevdiğim biri benimle ilgili bir hayal kırıklığını dile getirdi , sanırım bunu düşünmeliyim..
bu hayalkırıklığına neden sebep oldum.. düşündüğü gibi miyim ben gerçekten? hayır. o zaman olduğum gibi görünemiyor muyum ben? bu soruları cevaplamalıyım.. kendim üzerine çok az düşünüyorum, sorumlukluktan kaçıyorum belki de.. düşünürsem bulurum sorunu ama ya sorunu bulduktan sonra da çözemezsem diye korkuyorum belki de.. ama korkak değilim ki ben.. Tanıdığım en güçlü insanım ben.. öle davranmalıyım ozaman.. evet,bu! bunu sölicektim işte : ÇOK GÜÇLÜYÜM !

9 Kasım 2010 Salı

Karbon Kopya adlı kitaptaki Sevgili Kardeşim… öyküsünden

Artık sadece yazıyorum; sadakatle sevmeyi sürdürebileceğim tek değer yazmak. Hafızamın oyunlarına yenik düşsem de, yazdıklarımın hangi limana ait gemiler olduğunu kestirememenin acısıyla geceler boyu terlesem de, tıpkı buradaki incir ağaçlarının birbirine benzerliği gibi ikiz ruhlu metinlerin gel-gitinde boğulsam da, benden önceki yaşamların bir karbon kopyası olmaktan öteye gidemesem de yazmaya, bitmesini istediğim güne kadar da yaşamaya devam edeceğim.

deli saçmalıkları # 1

tavanımda gördüğüm alternatif bi dünya var benim..aslında öyle değil midir ? hepimiz yaşadığımız dünyaya bi anlam verebilmek için alternatif dünyalar yaratıyoruz ve gerçek dünya oymuş gibi yaşamaya başlıyoruz. yani ne kadar insan varsa o kadar dünya var aslında. aslolan hangisi hiç kimse bilmyor kendininkinin doğru oldugunda emin olarak yaşarken dünya da, tanrının beynimiz olduğunu bilmeden alternatif tanrılar yaratıp tapınmaya başlıyorlar.. din bi şizofrenlik midir acaba ? kendini rahatlatmak için yaratılan bir olgu ya da ? kimse bilmiyor doğru olan ne . tek bir doğru var mı ya da, tek olmayan dünyalarımızda ?

29 Ekim 2010 Cuma

canın mı sıkkın? dogru kitabı seç,geçsin

Ev soğuk. Buaralar herşey soğuk gerçi. İçimi ısıtan hiçbirşey kalmadı. Donmaya terkedilmem umarım. Yaşamayı bilmiyorum ben ya da unutturdular bi şekilde. Birkaç gündür okuduğum kitaplar böyle düşünmeme sebep olsa da çok önemli etkileri de oldu üzerimde. Çok mutsuz olduğum bir anda gidip onları almakla çok iyi yapmışım. İşe yarayacağını biliyordum. Kasıtlı seçimlerdi ikiside. Beni kendime getirecek şeylere ihtiyacım vardı. Nelerdi bu kitaplar?
İlki, Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan. Bu kitabı daha önce de cok duydum ama okuma fırsatım olmamıştı. Çok kızdım kendime, daha önce okumalıydım belki daha önce adım atardım bişeylere. Bir zamanlar roman okumayacağım diye büyük bir laf etmiştim. Ne kadar saçma oldugunu Tolstoy'un Savaş ve Barış'ına başlayınca anladım. Daha başlar başlamaz hissettirdi bunu bana.
Neyse bilim adamı diyordum. Mustafa İnan bir İTÜ efsanesi. İnşaat Mühendisliğiyle ilgili yaptığı çalışmalarını anlamam sadece çok saygı duyabilirim. Beni etkileyen Mustafa İnan'ın edebiyattan felsefe politikaya kadar geniş bi yelpazede bilgi sahibi olmasıydı. Tam bir divan şiiri aşığı. Bazı dizeleri matematiksel olarak formülize edip öyle okuyor. Yahya Kemal'in şiirlerini ezbere biliyor ve tersten okuyor. Böyle ilginç denemeler yapıyor. Bir tür beyin jimnastiği. Bunun sürekli yapılması gerektiğinş düşünüyor zaten. Düşünmek zor, yorucu ve genelde kaçınılan bir eylemdir diyor. Halkımız düşünce tembelidir diyor. Hak vermemek elde değil. En çok ilgimi çeken dil ve kelimeler üzerine yaptığı çalışmalar.Mesela çocuk kelimesinin aslında domuz yavrusu demek oldugunu biliyor muydunuz ? kelimeleri nerden geldiğini bilerek kullanmak eglenceli oluyor. Mesela serbest aslında başı bağlı demekmiş. Daha ilginç örneklerde var. Fransız dokumacı Baptiste de Türkiye'ye gelene kadar 'patiska' olmuş. İlk boykot İrlandalı arazi sahibi Mister Boycott'a karşı yapılmış. Kelimelerin nerden geldiğini zaman zaman düşünmüşümdür ama genelde köküne bakarım birşey çıkmıyorsa sıkılır bırakırım bir tür düşünce tembelliği yaparım yani. Bunları araştırmak boş bir iş gibi gelirdi ama aslında önemli, sorgulamanın temeli buralarda atılır.
Çok genç yaşta ölüyor Mustafa Hoca(56). Türkiye için büyük kayıp bence. Çünkü hep Türkiye ye hizmet için çalışıyor, yurtdışında makale yayınlamıyor Mustafa Hoca. Tabi bunun ne kadar doğru oldugu tartışılabilir ama burada niyet önemli. İçinde bulunduğumuz dönemde insanlar bırakın ülkelerine hizmet etmeyi nasıl soyabilirm diye kafa yoruyorlar, malum. Daha çok şey var anlatılacak ama siz en iyisi kitabı okuyun.
Bu kitap içimde ölmüş olan birşeyleri canladırdı diyebilirm. O dönemin şartlarında Adanalı, köylü çocuğu başarabiliyorsa biz neden yapamayalım?
İkinci kitap, Bir Bilim Adamının Serüveni. Söyleşi türünde bir kitap. Ünlü jeolog Celal Şengör'ün kitabı. Celal Şengör'ün düşüncelerine katılmamakla birlikte çok genç yaşta elde ettiği başarılara saygı duymamam mümkün değil. İnanılmaz hırslandırdı beni. Özellikle ortaokulda! sırf Naziler hakkında 149 cilt kitap okuması beni çok etkiledi ve kendime bir ton küfür etmeme sebep oldu. Bir uluslararası ilişkiler mezunu olarak 3-4 kitap ancak okumuşumdur bu konuda, utanç verici. Tabi tüm bu yaptıklarına ve başarılarına ragmen tam bir şımarık zengin cocuğu. Olayları yorumlayış ve kullandığı uslüp bunu acıkca ortaya koyuyor. Ayrıca Mustafa İnan'ı hayatı boyunca sadece 16 makale yazdıgı için eleştirmesi de canımı sıktı. Bunu söylerken Mustafa Hoca'nın ugrastıgı işleri,cektiği geçim sıkıntılarını ve daha bircok sorununu göz ardı ediyor. Ekmek yoksa pasta yesinler hesabı. Kitabı daha bitiremedim, bitirince daha kapsamlı bir yorum yaparım..

7 Ekim 2010 Perşembe

gelecek

iste bir sabah uyandiginda... Hersey yine ayni ve uzun bi sùrede ayni olmaya devam edecek.. Karamsarlik ve sabir.. Ikisiyle birden basetmek zor.. Kolay olan ne kaldi ki ztn?? istediğin seylere ulaşabilmenin yolu sabır..ztn yapacak daha iyi birseyde yok..ama yol dümdüz değil sadece sabırdan oluşmuyor, yol bir yrlerde çatallanmaya baslıyo karamsarlık çıkıo karsına ve yeri gelio tüm sabretme gücünü alıo senden ama bir süre sonra güç çıkıo karsına ve dimdik ilerliosun sabır yolunda işte böyle bi devinim beklemek.. zor ve sıkıcı.. ama nası olsa beklentiler hiç son bulmayacak..ulaştıkça artacak.. o yüzden sabır ve karamsarlıkla iyi anlaşmak gerek, dillerini çözmek gerek..çok önemli şeyler oluo aslında yaşadığımız dönemde bunlarla ilgili yazmalıyım belki.. evet yazmayı da düşünüorum ama öle baştan savma olmasını istemediğim için bekliorum.. sıraya koydum herseyi..şuan önümde hakimlik sınavı var..hakim olmak istemesem de hazırlanıyorum sınava.. garip değilmi ? evet garip ama bir türkiye gerçeği.. sınava hazırlanmak bi çok şeyden koruo beni.. mahalle baskısına karşı onu kullanıyorum..mesela: - ee okul bitti napcaksın şimdi, iş buldun mu ? - kasım da hakimlik sınavı var ona hazırlanıyorum. -oo çok ii kızım hazırlan hazrlan büyük adam ol inşallah...eger cevabım bu olmasaydı -yok daha bulamadım iş arıyorum... deseydim..- 4 sene iş bulmamak için mi okudun keşke daha iyi bi yerde okusaydın da okurken işini bulsaydın.. gibi bilimum cümleler duymam olasıydı..işte böyle kim sevdiği işi yapıo ki ztn dimi.. ama yine rahat değilsin tabi gercekleri bildiğin için topu topu 10 kişi kazanacak sınavı ve onların kim olduğu şimdiden belli.. boşa kürek çektiğini bile bile çalışmak motivasyınu sıfırlıo doğal olarak..ama başka çare de yok şuan en azından zaman kazanıp, korunmak için..sonrası ne olack ben de bilmiyorum.. sabır diliyorum sadece..

10 Haziran 2010 Perşembe

bitti

gün itibarıyle üniversite hayatım bitmiş bulunmakta.. son olarak kamuran hocamızın müthiş soruları eşliğinde tc-ab ilişkileri dersinden muvaffak olduk.. geriye teferruatlar kaldı.. balodur kep törenidir. bizi son olarak biraraya getiren aktivitelerden sonra herkes yoluna gidecek.. yol görünmüyor,kimse nereye gideceğini bilmiyor öylece gidiyor karanlığa dogru.. sonu nereye çıkarsa artık.. ama herkes içinde yolların bir yerlerde kesişmesi umuduyla atıyor bu bilinmezliğe ilk adımlarını..

21 Mart 2010 Pazar

durumlar

Ne desem,nereden başlasam.. ruh halimi anlatmak için hangi kelimeleri seçsem de tam olarak yansıtabilsem.. aslında şuan tam olarak buna odaklanamıyorum çünkü yaklasık 20 dk sonra pcnin sarjı biticek ve bu yazı yarım kalıcak.. ruh halimi anlatan başka bir yazıyı yazmaya karar vermem de baya uzun bi zamn alır kanısındayım.. her neyse önemli değil ztn yazının tamamlanması ben uzun bi süre bu ruh halinde olacagımdan dolayı yasadıklarımı aynen aktaracak hislere ve kelimelere her daim hazır ve nazır olacağım.. su bildiğim bişi var ki o da bloga yazı yazmayı cok özlemişim.. içimi dökmeyi özlemişim.. zormuş blog insanlar zormuş,saçmalıklarına katlanmak zorunda olmak yorucuymuş.. onlara bişeyleri farkettirmeye calışmak , sonra bu çabadan vazgeçip açık seçik anlatmak ve anlamadığını görmek bildiğin herseyi anlamsızlaştırma yolundayken kendini ve cevrendeki herseyi sorgulamaya baslamak bogucuymuş.. en zor olanı da tüm bunlardan ruhunu koruyabilmekmiş.. tüm değerlerini tüm berraklığıyla benliğinde saklayabilmek büyük ve kanlı bi savaştan sağ çıkabilmek gibi bişeymiş..

12 Şubat 2010 Cuma

uzun zamn olmuş yazmayalı.. yaklaşık bir ay.. hayatta bir saatn hatta bir dakikann bile çok seyler değiştirdiğni düşünürsek bir ay da, bir ay önce tahmin bile edemeyecegim seyler oldu.. kazandıklarım, kaybettiklerim oldu.. kayıplarım daha büyüktü tabiki.. aslında tek bir kayıp ama milyonlarcasına bedel..kayıp ya da yenilgi olarak nitelendirmek dogru mu bilmiyorum.. her ölüm bunu düşündürüyor bana.. her defasında anlam veremiyorum yada anlamlı bulmaktan korkuyorum.. yine ölümü yaşadık.. en derinimizde hissettik.. yeri oldurulamayacak bir boşluk bıraktı buralarda.. bundan baska birsey düşünemiyorum artık.. hergün rüyamda ardarda birileri ölüyor.. huzurlu uyu annane.. seni özlüyorum..