29 Haziran 2009 Pazartesi

verimsiz ama verimli bir gün..

yağmur yağıyor seller akıyor..bu yazıyı sizlere ütü masası üzerinden yazıyorum..kyk da ütü masası sadece bir ütü masasından ibaret değildir yeri gelir ütü masası olur yeri gelir yemek masası yeri gelir bilgisayar masası :) böyle işte burda amacı dışında kullandığımız çok sey var ama bunları saymanın bir anlamı yok..boş şeylerle uğraşmak konusunda üstüme yok gerçi ama bunu yapmayacağım..hava fena gürlüyor korkuyomyum ne ? yok canım...bugün kütüphanedeydim tüm gün,ders calışmak için gidilir ama ben orda da çalışmadım kitaplar arasında dolasırken Bernard Shaw'ı keşfettim (ondan böyle rastgele bir yazıda bahsetmeyecektim ama napıyım bugün benim için en önemli olay oydu) Sakir Eczabaşı 1950 yılında 21 yaşında,Londra'da eczacılık eğitimi aldığı günlerde Bernard Shaw ölüyor İngiltere ve dünya çalkalanıyor resmen..Sakir Eczacıbaşı, 94 yaşında bir adamın ölmesinin neden bu kadar beklenmedik bulunduğuna bir anlam veremiyor..bu sebeple başlıyor onu araştırması..çok güzel bir kitap yazmış daha doğrusu derleme,adı:gülen düşünceler..ingilizce'deki wit kelimesine türkçede böyle bir karşılık bulunmuş,güzel de olmuş...kitabı elime alıp,ilk açtığımda karşıma Shaw'ın ' ideal olan aşk,postayla yürütülenidir..' sözleri çıktı...benim için çok manidar olması sebebiylen hemen aldım,harika gidiyor...sık sık paylaşacağım Shaw'ın sözlerini..yağmur hala yağmakta...

24 Haziran 2009 Çarşamba

kyk ve internet

inanılmaz ama gerçek şuan sizlere kyk'dan yazıyorum:) yurt bloglarında kablosuz internet var artıkım.. ama biraz tuzlu geldi bana 72 saatliğine 9tl verdim..ya da ben çok fakirim :) herneyse geldik işte yine buraya..yeni geldiğim zamnalar hiç sevmiyorum burayı..alışmak çok zor oluo..farabi muabbeti olmasa gelmezdim keşke de gelmeseydim o iş yalaaaann oldu..okulda bir tane ilgilenen hoca olmadı emre de ilk dönem gelemeyebilirm gibi laflar etti kafam bozuldu uğraşmadım bende..zaten son sınıfta biraz riskli gibi ne bilim ortam güzel olurdu da ortalamaya sıçabilirdim..ne işe yarayacaksa...galiba burda da yapamayacağım ben yaaaaaaa..böle işte..nese 72 saat içerisinde mutlaka yazarım :D

23 Haziran 2009 Salı

vicdan kanseri..can dündar'dan

Uludağ Üniversitesi Rektörü Mustafa Yurtkuran...onunla ve uğradığı haksızlıkla ilgili söyleyecek çok sözüm var elbet...ama Uludağ Üniversitesi öğrencisi olarak, Can Dündar'ın haklı sözleri beni çok yaraladı..biz rektörümüz için hiçbirşey yapmıyoruz..paylaşmak istiyorum..

VİCDAN KANSERİ

Milliyet üç gündür bir insanlık kavgası veriyor. Hapiste bir üniversite rektörü var:Kanser...Tutuklanmadan 1 ay önce ameliyatla sol testisi alınmış.Radyoterapi görecekken tutuklanmış.Cezaevi şartlarında sağlığı daha da bozulmuş. Bir damarı yüzde 90 tıkalı iken, ikinci damarı da yüzde 60 tıkanmış.Kolesterolü yükselmiş.Şekeri nüksetmiş.Avukatları tahliye talep ediyorlar.Mahkeme duvar:“Kuvvetli suç şüphesi var. Tutukluluğunun devamına...”Avukatlar acilen radyoterapi uygulanması gerektiğine dair resmi raporla yeniden başvuruyorlar. Mahkeme yine reddediyor:“Raporda ‘hayati tehlike’den söz edilmiyor.”Bunun üzerine “Kesin hayati tehlike var” raporu geliyor.Mahkeme 3. kez “Hayır, bırakmam” diyor.Hasta ağırlaşıyor. Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastane “Radyoterapi uygulanmaması hayati tehlike yaratıyor. Baypas yapılması da zorunlu” raporu veriliyor.Rektör, hastanede tek kişilik bir odaya kapatılıyor. Başına bir jandarma dikiliyor.Eşi, yanında olmak istiyor. Hastane, “Yanında refakatçi bulunması uygundur” raporu veriyor.Bu kez savcılık duvarlaşıyor:“’Uygundur’ demek yetmez, ‘zorunludur’ demesi lazım.”Aynı savcılık, “Nüfus müdürlüğünden eşi olduğunuzu kanıtlayacak belge alın gelin” diyor.* * * Uludağ Üniversitesi Rektörü, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan Vekili Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran ve eşi Merih Yurtkuran’a yapılanlara bakınca, bu ülkenin yargı ve yönetimine “habis vicdan kanseri” teşhisi koyabiliyoruz.Tedavisi çok zor bir kanser türü bu...Üstelik metastaz yapmış, medyaya da sıçramış, bir kısmında vicdan dokularını tamamen öldürmüş durumda... Öyle ki çoğu, olayın kendisini görmeyip Adalet Bakanlığı’nın yalanlamasını haberleştirebildiler.Ya üniversitenin, rektörün yetiştirdiği doktorların, öğrencilerinin, onun yerini alan rektörün suskunluğuna ne demeli?..Vicdan kanseri, oraya da mı sıçradı?* * * Evrensel hukuk bir seri katile bile tedavi için tahliye hakkı verirken, henüz neyle suçlandığı bile belli olmayan bir üniversite rektöründen bu hakkın esirgenmesi, (Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy’un deyimiyle) “taammüden adam öldürmek sayılır.”Aynı yargının daha önce çete kurmaktan yargılananları “Hafızasını kaybetmiş” diye tahliye ettiğini, onların daha sonra kayıp hafızalarıyla siyaset sahnesinde boy gösterdiğini hatırlamıyor muyuz?Dolandırıcılıktan mahkûm olanlar, yaşlılık gerekçesiyle affedilip siyasete dönmediler mi?Burada asıl “suç”, siyasallaşmış bir yargının tersi yönde bir siyasi eğilime sahip olmak mıdır?“Zamanında onlar da bize neler yaptılar”ın hıncı mıdır?“Bırakırsak sonra onlar bizi yargılar” kaygısı mıdır?Her ne ise, darbe dönemlerini aratmayan bu uygulama, Türkiye tarihinin en büyük suç örgütlerinden biri olduğuna inandığım “Ergenekon”un çökertilmesine filan değil, asıl çetenin ve faillerin gözlerden gizlenmesine yarar ancak... Bir de vicdan sahiplerini “Hepimiz Ergenekoncuyuz” deme noktasına getirmeye...Testissiz yaşanır da, vicdansız zor...

22 Haziran 2009 Pazartesi

böyle mi olsak ki ??

Toprağım kıraç yerden alınmıştır,her bitki büyümez üzerimde,suyum ekşimiş şarap gibi tatsızdır,soluğum yalçın kayaları parçalayan rüzgarlar gibi delidir.Umuttan çok kuşku vardır yüreğimde,hoşgörüden çok öfke vardır,nedensiz düşmanlık gütmesem de,olur olmaz şeye sevgi beslemem ben.Haktan yanayımdır ve de hakikatten.Bu yüzden sevginin hak edenin hakkı olduğuna inanırım..Hak etmeyene sunulmayacak kadar değerlidir sevgi.. !!! (Şems-i Tebriz- i)

ya ben herkesi seviyorum yaaa koşulsuz şartsız hemde,bundan kötülük gelecekse buyursun gelsin :))

babama mektup..

Dün gece uyumaya çalışırken,kafamda sana mektuplar yazıyordum baba..öylece uyuyakalmışım..sabah uyandığımda halen yazmaya devam ettiğimi görünce içimi buraya dökmeye karar verdim,hiç okuyamayacağını bilsemde...
Senden bana kalan tek şey kitapların,o kitaplarda baş ucumda durduğundan her gece sana dair birşeyler hatırlayarak uyumaya çalışıyorum..pek iyi şeyler olmuyor hatırladıklarım,güzel şeylerde hatırlıyorum elbet ama uzun süreli olmuyor çünkü her güzel şey, sonunda keşke yaşamasaydık dedirtmiş bize...
Biz sana hayrandık baba,ama senin haberin yoktu,hiçte olmadı..ben bu kitapların başında durup bunların hepsini babam okudu,bana da anlattı diye hava atardım arkadaşlarıma,halbuki hiç anlatmamıştın...eskiden solcuların(sempatizanlarının dahi) insan ilişkilerinde hiç hata yapmayan,duyarlı,kararlı,sevecen,mantıklı insanlar olduklarını düşünürdüm(ki hala da sürüyor bu tutumum,hepsinin öyle olmadığını bircok kez görmüş olmama rağmen)..dünyaya karşı duyarlı olan bir insan kendi çocuklarına nasıl duyarlı olamıyor,dünyayı değistirmek isteyen bir insan nasıl ilk önce kendini değiştirmesi gerektiğini bilmiyor bunu anlayamıyorum? Bildiğim tüm değerler seninle çelişiyor baba..üzgünüm ama galiba benim için hayalkırıklığısın..

Bugün babalar günü..benim için ne ifade ettiğini bilmek istermisin ? Arkadaşlarımın babalarıyla içten konuşmalarını kalbim acıyarak dinlemek zorundayım,evet kulaklarımı tıkasam da duyuyorum ne yazık ki..dün tek başımaydım odada,neden mi? çünkü hepsi aşık oldukları babalarına hediye almaya gittiler,ben ne mi yaptım ?boşver,senin için anlamı olmayan seyler..
Eskiden bu kadar hissetmezdim yokluğunu..içinde yaşadığım fanus senin yarattığın boşluktan daha büyüktü çünkü..fanustan çıktığımda herkes,herşey yabancıydı sadece içimdeki boşluk terketmiyordu beni ve gün geçtikçe daha da büyüyordu..senden izin istemeyi ve bana izin vermemeni bile merak eder,bu duyguyu yaşamak ister oldum..param bittiğinde baba bana para gönder demek istedim ama yoktun..hatta sen ben buralardan giderken de yoktun sahi nerelerdeydin ? o gün benden daha önemli olan ne işin vardı bilmek isterdim doğrusu ? senin küçük kızın basketbol oynardı,en iyiydi belki de, herkes onu konuşur,başını oksar, aferin derdi ama onun umrunda olan bir tek kişi vardı,sen...ama yoktun...
Ben büyüdüm baba(muhtemelen bundan da haberin yok),belki de kendi çocuklarım olacak birkaç yıl sonra ama yarattığın boşluk ve babasının elinden tutmuş parka giden o küçük kız çocuğu,ben kaç yaşında olursam olayım,hala içimde olacak...bunu nasıl dolduracağım baba ben,bir fikrin var mı ?

Senin de babalar gününü kutlamak isterdim bugün ama üzgünüm ben bugün hayalimdeki BABAMA söz verdim...

21 Haziran 2009 Pazar

neden ki ?

kalabalıklar içinde yapayalnız olmak çok güzel gelmeye başladı..

20 Haziran 2009 Cumartesi

piknik

Uzun zaman olmuştu evden çıkmayalı,adamakıllı muhabbetler etmeyeli,bugün bu konuda bayağı tatmin oldum :) Atladık Yaso'nun arabaya,mangalımızı aldık,sürdük maviliklere...bir güzel yayıldık,bizden başka kimsecikler yoktu.Ateşimizi yaktık,daha doğrusu o görevi Serap üstlendi ya da üstlenmek zorunda kaldı :) diğer ayak işlerini de Sena'yla Leylaya sattık..Yasoyla bana da sürekli emirler yağdırmak kaldı,o işi de ben yaptım daha çok aslında :) içimde bir diktatör saklı galiba kıh kıh :) Ateşi yakan arkadaş bu konuda baya bi uzman olduğundan uzun sürmedi bu eylem,attık üstüne tavukları,sucukları,biberleri,soğanları..onlar orda kendi kendilerine pişti desem Serap beni dövebilir :) yedik ,içtik bir güzel, üstüne çayı da patlattık tam oldu , fotograf çekildik bol bol,paylaşırım belki bir ara (böyle diyorsam kesin paylaşmam :) Doğa ,temiz hava iyi geldi baya zihnimi boşaltmama yardımcı oldular ama kene paranoyamdan dolayı öyle yatıp yuvarlanamadım yerlerde :) Orada kamp kurmanın hayalini kurduk,bu sefer biralarımız yanımızda...İnsan öyle doğa durumunda kalsa nasıl olurdu diye düşündüm,toplum sözleşmesi filan atılmasaydı ortaya nasıl olurdu ? olmazdı değil mi? olmamalı da zaten ama olumsuz yönde değişince dünya hiç değişmeseydi diyesi geliyor insanın..neyse konumuz piknik :) güldük,eğlendik velhasıl..atladık yine arabaya fisandına gittik içme hayalleri kurduğumuz yere..ee insan denizi olmayan bir yerde yaşayınca bir avuç suyu bile hayran hayran izliyor :) sonra turladık arabayla biraz, işte büyü bozuldu bal kabağı hikayesi öyle evlere dağıldık...

Canım sıkılıyor şimdi de , nolcak benim bu halim ? gülüyorum,eğleniyorum sonra yine aklıma geliyor birden,özlem tavan yapıyor,melankoli moduna geçiyorum..olmaz ki ama böyle devam edemem hiçbirşeye(ki edemiyorum,iki haftadır yapmam gereken hiçbirseyi yapmadım alt üst oldu tüm planlarım) düzelmem lazım diyorum ama yine ve niye beceremiyorum..bu özlemden çıktı artık garip bir hal aldı bir çeşit hastalık gibi,bende tam bir ad koyamıyorum..özlemle baş edebiliyordum bir şekilde ama bu yeni hal benimle baş ediyor,görünen bu ve düzeltmek için de hiç mecalim yok...Şu iki paragraf arasındaki duygu karmaşası bile gözle görülür değil mi ?

17 Haziran 2009 Çarşamba

günün ardından...

Yine akşam oluyor , gün herzaman ki gibi yaşandı ve bitti , yaşanmışlıklara bir yenisi daha eklendi...Artık hayat çizgimiz sadece avucumuzun içinde değil , her geçen an bir çizik atıyor yüzümüze , sonsuzluğa kavuşmak için gün sayıyoruz böylece..

Benim hapishaneyi andıran odamda çizgiler derin ve yavaş çoğalıyor...Saniyeler bir çocuğun rüyasındaki gibi bitmek bilmiyor , kavuşmak günü gelmiyor...

15 Haziran 2009 Pazartesi

GÜZ

Günler gitgide kısalıyor, yağmurlar başlamak üzre. Kapım ardına kadar açık bekledi seni. Niye böyle geç kaldın?
Soframda yeşil biber, tuz, ekmek. Testimde sana sakladığım şarabı içtim yarıya kadar bir başıma seni bekleyerek. Niye böyle geç kaldın?
Fakat işte ballı meyveler dallarında olgun, diri duruyor. Koparılmadan düşeceklerdi toprağa biraz daha gecikseydin eğer...


NAZIM HİKMET...

geri dönüşüm..

deniz kokusunu içime çekemedim belki ama geçenlerde yağan yağmur nefsimi körledi diyebilirim..bardaktan boşalırcasına yağdı sonlara dogru doluya cevirdi hızlandı,hızlandı,hızlandı..ruhum temizlendi adeta..doğayı keşfetme isteğim hortladı..karadenizde olmak istedim dağ,bayır dolaşmak rafting yapmak..sonra ne ara yapacagım ben bu kadar seyi dedim yaşlanmaktan korktum,korktuğum başıma geldi mi yoksa? ya o yağmur cok güzel yağmıştı ama ifade yeteneğim çok kötü malesef..hemen ertesinde de yazmadım daha güzel cümleler kurmayı bekledim ama olmuyor işte napalım..aslında bunun sebebi kulaklarımın tıkalı olması :) ciddiyim ya bahane uyduruyormuşum gibi geliyor ama uydurmuyorum :) beynimin içindeki uğultu konsantre olmamı engelliyor,düşünmeyi erteliyorum onun yuzunden yahu şu ugultu dinsin o zamn düşünürüm diyorum :) nese işte internette okuduğum bazı yazılar beni acayip gaza getirdi ve bu blog da eskiden olduğu gibi daha ciddi şeylere yer vermeye karar verdim :) ne alaka ya kendimle ilgili seylerde de gayet ciddiyim ben :) o kelime olmadı oraya da neyse siz anladız o 'möhüm' konuları :)

yine herşeyi erteleme modundayım..düşünmekte bunlara dahil

ben ne yapıyorum ya ? kimim ben ? nereye aidim ben? en önemlisi neler oluyor bana ve dünyaya? oyunlarına gelmeme ramak kalmışken bunu farketmiş olmama seviniyorum..

uyanma zamanı ! hiçbir zaman geç değildir çünkü zaman kafanın içindedir ne yöne gitmesini istersen oraya doğru ilerler ya da geriler..kaptan sensin! rotanı belirle ve ilerle ! (cümleyi yazarken iğrendim bayağılığından:)

12 Haziran 2009 Cuma

hımm..

güneşin doğuşundan itibaren saatlerce deniz kenarında oturmak istiyorum...kokusunu içime çekmek istiyorum ama bok kokmayan bildiğimiz,tanıdık deniz kokusu...
Değişim,seher vakti perdeleri dalgalandıran hafif bir yel gibi,yeşil otların arasına saklanmış kır çiçeklerinin sinsi rahiyası gibi gelir...

JOHN STEINBECK

10 Haziran 2009 Çarşamba

yıldızlara mektup # 1

Yıldızlar...siz ne kadar mükemmel olduğunuzun farkında değilsiniz, bunun için belki de mükemmelliğiniz..kafamı ne zaman kaldırsam ordasınız en ihitiyacım olduğu anda göz kırpıosunuz bana bilmediğm,görmediğim,ama sayenizde hiç yabancılık çekmediğim diyarlardan..bugün yine sizinleydim ve siz görmeyi istediğim kişi oldunuz benim için.. onun gibi baktınız bana onun gibi parladınız onun gibi sardınız onun gibi güldünüz..ama ben sizi sadece bana göründüklerinizle sevmedim ya da görmek istediklerim oldugunuz için..çok küçüktüm farkettim sizi ve artık yalnız değilim hiç de olmayacağım dedim,oyunlar oynadım sizinle anlamlar yükledim size çogu da anlamsız..bazen kafayı yeme aşamasına geldim sayenizde,beynimin karıncalandığını hissettim ama başka hiç kimse yapamadı bunu bu yüzden de özelsiniz..varlığınıza bi anlam yüklemeye çalışmak çok zordu o zamanlar,hakkınızda bildiklerim çok sınırlıydı sadece parlıyodunuz,hep ordaydınız ve ben sizi seviyodum..işte bundan ibaretti sizinle tanışıklığım..herzamn içinizden birini seçmeye calıştım ama sonra bunun haksızlık olacagını düşündüm,vazgeçtim..siz aynı takımın oyuncularıydınız,birinizin boşluğunu diğeri doldurdu,bana sadece bu seramoniyi izlemek kaldı...

Yıldızlar,

Bizim diyarlarda derler ki ; siz her kaydığınız da bir insan ölürmüş bizim buralarda doğru mudur bu ?

9 Haziran 2009 Salı

benim için..

içime sıcak birşeyler düşer gecenin yalnızlıgındaki sogukta...
içime düşer..
en derinime..
adın.

mallık

olmuyor yahu buaralar..ne ara oldu bende bilmiyorum..uzun zamandır buaralardayım ben ilerleyemedim bi türlü..gidemiyorum ama kalamıyorum da..kafam o kadar dolu ki hangisini seçip anlatsam bilemiyorum işte böle saçma şeyler dökülüyor sonra beynimden..boşaltmak lazım biraz en iyisi içinde koca bi çukur açıp fazlalıkları dökmek sonrada kapatmak çukuru..ya da şöyle dış yüzeyden kçük bi delik açsam balon gibi söner miyim acaba ? :) istediğim bu değildi daha dogrusu değilmiş alternatifleri görünce bunu anlıyorum..pişmanlık çok pis bi duygu ya kesinlikle berbat bi duygu beynini kemiriyo ama sen def edemiyosun onu, karşına geçmiş gerizekalı diye bağırıyo sana ama sesini kesemiosun...işte böyle baş gösterio şizofreni ,hıncını almak için kafanın içindeki pişmanlığa bir silüet yaratıosun önce, sonra o da kesmiyo somut bişiler yaratıosun varmış gibi sonuçta olmayan bişeyi susturamazsın dimi :) nese benimki henüz ses aşamasında korkmayın hallederim :D istediğme ulaşınca o ses de dötüne baka baka gitcek :) bak yine çok güçlü hissettim kendimi,dünyayı kurtarabilirim ya hakketen niye yapamıyoruz biz bunu :) nese bunu sağlam kafayla düşündükten sonra yazayım ben...önce kendimi kurtarmam lazım..bak şimdi çok tehlikeli bi laf ettim düzen kendini kurtarmak isteyenler yüzünden bozuldu zaten beyinsiz..ben değil bizzzzzzzzzz,insanlaarrrrr,cümle alem...hersey değişicek biliyorum bu mümkün..yazarım uzuun uzuunn..sonra

8 Haziran 2009 Pazartesi

J.STEİNBECK...GAZAP ÜZÜMLERİ..

Papaz gülümsedi ; yüzünden şaşkınlık okunuyordu.Suyun üstünde yüzen bir böceği eliyle vurarak uzaklaştırdı.

-Kendini zengin saymak için bir milyon dönümü olsun istiyorsa,bir adam bana öyle geliyor ki,gönlü çok yoksul olduğundan istiyordur bunu; bir adamın da gönlü yoksul oldu mu,milyonlarca dönüm toprağı olsa,gene de zangin olamaz ; umutsuzluğu da belki , ne yaparsa yapsın, zengin olamayacağını bilmesindendir.

-Bayan W ilson'ın gönül zenginliği gibi ; hani ölürken çadırını Büyükbaba'ya bıraktığı zamanki gönül zenginliği.Vaiz vermiş gibi olmayım ama köstebek gibi mal mülk toplayıp da umutsuz olmayan kimseye rastlamadım ben.


okuyunuz...

7 Haziran 2009 Pazar

başlıksız

hani şu sadece özetini paylaştığım makalem vardı ya, işte hepsi tamamlandıktan sonra 100 puana layık görüldü :D yakında ilk bölümüyle karşınızda olabilir de olmayabilir de ,biraz kıskanıyorum da kendisini paylaşıp paylaşmamaya karar vermedim henüz...:) buraya da kimsenin baktığı yok ama o derece kıskanıyorum kimsenin bakmadığı bi yere bile koyamıyorum onu :) hoca uyarmıştı zaten bitince çocuğunuz gibi olcak bakmaya kıyamıcaksınız diye (bu kadr abartmamıştı da nese :) sevindim ya ,word de cıldırma periodlarımın ,uykusuz gecelerimin,şenlikleri feda etmemin bi anlamı oldu en azından :)

spinoza okunmalı

spinoza ve aşkın diyalektiği..kesinlikle çok mantıklı ya düşünceleri ve kesinlikle okumalısınız..bulun bi yerden okuyun..hatta kısaca varlık dergisi mayıs sayısını edinin..ben paylaşcam burda da simdi yazasım yok,üşeniyorum ama sizi bu makaleden mahrum etmicem merak etmeyin..