9 Aralık 2009 Çarşamba

KEŞKE

yazmadan önce başlığı attım. konsept bu olacak artık. ama birşeylere bağlı kalamadığımdan illaki sapmalar olur ki sapma daha girişte kendini gösterdi. hatta çok alakasız bi yazı olacak bu, beynimden geçenleri yakalamaya çalışırken anladım bunu. kafamda yer yok aklıma gelenler kalabalığa çarpıp geri çıkıyor haliyle yakalamakta zor oluyor. anlık birşey. refleks lazım. öyle ki ifade yeteneğimi kaybetmiş gibi hissediyorum sadece o da değil kendimi kaybettim sanırım, gören olursa iletsin mesajımı, kendimi çok özledim, bana geri dönsün.. bana ait olanlar bana geri döndüğünde birlikte gideceğiz buralardan.. nereye olduğu mühim değil.. ama denizi olacak bu yeni yaşam alanımızın ve vakit hep akşamüstü, güneşin denizle gökyüzünü başbaşa bırakmaya hazırlandığı an olacak.. evet, işte tam böyle bir anda duracak zaman, akrep ve yelkovan özgürlüklerinden vazgeçecek bizim için ve bana ait olanlar hep bende kalacak.. işte bu zamanda bize ait olan deniz kenarında yürüken bir sandal göreceğiz bizi bekleyen, o sandal bizi, başka bir zamanda bizi bekleyen benliğimin yansımasına götürecek.. zamanın durduğu yönden zamanın aktığı yere doğru bir yolculuk bu.. boyut değiştirmek gibi birşey, belki kıyamet günü gibi ama ölüm yok. aksine yaşayabilmek, nefes alabilmek ve damarlarına mutluluğu doldurabilmek adına bir yolculuk, biliyorum ki ona ulaştığımda buna değecek.. evet zamanı yaşamaya hazırlanıyor ben, ''kendim'' ve sandal.. sandala ağır geliyor bu yolculuk, durgun denizlerden akıntıya kapılmak gibi birşey bu onun için.. onu cesaretlendirecek ruhtan yoksun ve zamana yenilmesi kaçınılmaz, her metanın başına gelen oluyor, yitiyor zamanla tükeniyor.. denizin ortasında ben ve ''kendim'' zamanın saldırılarına karşı koyuyoruz var gücümüze, bizi içine cekmesine direniyoruz.. zaman tıpkı bir hortum gibi sarıyor etrafımızı o kdr hızlı dönüyor ki hiç bişeyi önceden göremiyor, planlayamıyoruz.. gücümün son damlasıyla hortumdan dışarı çıkarıyorum kafamı ve o anda zaman ters köşeye yatırıyor beni, çabuk geçme özelliğini unutuyor, biz onun yenmeye çalıştıkça, tüm agırlıgıyla yayılıyor üstümüze, bize ait olan ne varsa.. bian için pes edecek gibi oluyorum, kendimi zamanda kaybetmeye başlıyorum bian, oysaki yeni kavuşmuştuk onu bırakamazdım, boyut değiştirmemize ramak kala hemde.. onu arıyorum var gücümle zamanın ağırlığında ve en uzak köşesinde yeniden buluyorum onu, birden algılayamadığım bir görüntü beliriyor gözlerimde, kabarıyor deniz ve tüm hırçınlığıyla algılayamadıgım bi hızda ileriye fırlatıyor bizi o anda bilincimizi yitiriyoruz sanki.. gözlerimi açtığımda her seyin hissedebildiğim bi durgunlukta ve olağanlıkta aktığını görüyorum.. burası zamanın aktığı yer olmalı.. evet burası orası.. vakit akşam üstü değil, güneş yeniden doğuyor buralarda.. zamanın neresinde olduğumu hala kestiremiyorum.. daha uzun mu yolumuz yoksa yolun sonunda mıyız ? bunun cevabını veremiyorum kendime.. hayır, beklemeye de tahammülüm yok biran önce gitmeliyim zamanın durduğu yere.. sonsuza kadar orda aynı zamanda kalmak.. suan istediğim bu.. güneş tüm çıplaklığıyla tepemizde bu yeni yerde, denize yansıyan ışınlarında benliğim... denize yatmış güneşin tüm benliğimi bana vermesini bekliyorum.. zaman yine ağır ilerliyor, yavaş yavaş hücrelerime dolduğunu hissediyorum benliğimin, kalp atışlarım hızlanıyor, özlediğim herşeye kavuşuyorum ama herşeye rağmen zamanı durdurmam gerek, zamanın durduğu yere gidip bana ait olanları korumam gerek, artık kaybetmeye tahammülüm yok. kaybetme sırası güneşte, tüm benliğimi bana verdikten sonra yavaş yavaş gözden kayboluyor ve biz hep birlikte tüm sevdiklerimle birlikte zamanın durdurğu yere doğru yol alıyoruz.. zaman duracak ve biz hep içiçe yaşayacağız.. hiçkimse çalamayacak onları benden.. izin vermeyeceğim buna.. keşkelere yer yok, gereğini yapmak var bundan böyle...


fantastik ? hımm....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder